Kayıtlar

Son Eklenenler

UĞUR MUMCU NEYİ TEMSİL EDİYOR?

Resim
Büyük ölüleri anmanın sabit bir yolu, yöntemi yok elbette. Ancak bir öz var ki, yitirildiğinde ölümlerin bize yüklediği sorumluluğa da hıyanet etmiş oluyoruz. Her 24 Ocak’ta olduğu gibi bu yıl da Uğur Mumcu’yu beylik cümlelerle ananlar çok olacak; “ bayrağı bizde ”ciler, “ emanetine sahip çıkanlar ”, “ bıraktığı yerden mücadeleye devam edenler ”… Gelin biz, “ Aslolan fikirdir ” deyip, bildiğimiz özden şaşmadan Mumcu üzerine düşünelim. İlk sorumuz, “ Eksilen neydi? ” olsun. Uğur Mumcu’nun alçakça katledilmesiyle neyi yitirdik? Yetkin bir araştırmacı gazeteciyi mi? Bugün Mumcu gibi, yolsuzluğun, hırsızlığın, kaçakçılığın, hayali ihracatın, rüşvetin üzerine giden yetkin araştırmacı gazetecilerimiz yok mu sahiden? Yeri dolmaz bir Atatürkçüyü mü? Atatürk üzerine, Atatürkçülük üzerine emek harcamış, fikirler ve çözümlemeler ortaya dökmüş nice yazarımız, düşünürümüz yok mu bizim? Toplumculuğu, solculuğu, sosyalistliği; hukukun üstünlüğüne, demokrasiye inancı mı? Ülkemizde bu değ

DAVER DARENDE’NİN ARDINDAN

Resim
  Bir gün… Yayınevinde karşılıklı oturmuşuz. Onun getirdiği Tellibağ şarabımızdan birkaç yudum almışız ki, ben artık dayanamayıp soruyorum: “Daver Bey, siz niye iki saat takıyorsunuz?” Daver Bey’in iki kolunda iki kol saati var, her gelişinde gözümüz hep o saatlerde. Önce iki bileğine bakıyor, gülümsüyor, sırayla kollarındaki saatleri göstererek: “Bunu,” diyor; “eşim evlendiğimizde hediye etmişti. Yıllar içinde bozuldu, tamiri de yokmuş. Ama takıyorum. E diğerinden de saate bakıyorum.” Sanırım on yıl içinde biriktirdiğimiz anılardan, Daver Darende’yi en iyi anlatabilecek olanı bu. Sonra? Yayınevinin çalan kapısını açtığımızda, önü hep ilikli ceketi ve elinden eksik olmayan evrak çantasıyla, ta yürekten gelen bir merhaba: “Ah canım, ah, ah, sizleri ne çok özledim!” Ne çok özleyeceğiz Daver Bey’i…   Peki şimdi ne demeli? Nerede karışıklık, iç savaş, kaos varsa oraya gönderilmekle geçen diplomatlığını mı anlatmalı; özellikle dış politika konusunda kaleme aldığı

BİR SABAH…

Resim
  Uyku tutmadı. Sabaha karşı. Araladım perdeyi, sokağa göz atacak oldum. Evimin penceresinden görünen tek devlet kurumu var: TÜİK! Birazdan mesaiye başlayacak personelini düşünsem. Hummalı bir koşturmaca. Topla, çıkar, çarp, böl. Bir tek kişinin istediği rakamlar çıkana dek… Olmadı baştan! Gerçi nicedir böyle memleket. Her şey, bütün çaba, güç kimdeyse onu memnun etmek için, onun dedikleri olsun diye. Topla, çıkar, çarp, böl. Memuru, bürokratı, gazetecisi, televizyoncusu, akademisyeni, politikacısı… Ne zaman bu hâle geldik biz? … Gün ağarıyor. TÜİK tabelasının ışığı söndü sönecek, sonra insanlar sokaklara dolacak. Yarın Uğur Mumcu’yu öldürdükleri günün otuz yıl sonrası. Kim Uğur Mumcu? Biri diyecek ki Atatürkçüdür, biri diyecek ki tarihimizin en yetkin gazetecisidir, öbürü diyecek ki solcudur, aydındır… Hepsi doğru, tamamı eksik. Mumcu, Kemalist: Ama Kemalizmi bir ideoloji olarak donduranlardan, orada kalanlardan değil; tam bağımsızlıkçı ve laik bir

Edebiyatçılar ve Atatürk... / Erendiz Atasü

Resim
  Taylan Özbay; Edebiyatımızın Ustalarının Gözünden Atatürk ve Devrimin Yönü’nde; Yakup Kadri, Sait Faik, Orhan Kemal, Orhan Veli, Halikarnas Balıkçısı gibi kimi büyük şair ve yazarlarımızın Atatürk’e, Kurtuluş Savaşına ve Devrimlere dair yazdıklarını kapsamlı bir incelemeyle ve nesnellikle aktarıyor. Taylan Özbay’ın çalışması ilginç, güzel ve yararlı. Yakup Kadri, Sait Faik, Orhan Kemal, Orhan Veli, Halikarnas Balıkçısı gibi kimi büyük şair ve yazarlarımızın Atatürk’e, Kurtuluş Savaşına ve Devrimlere dair yazdıklarını kapsamlı bir incelemeyle derlemiş ve nesnellikle aktarmakta. Seçiminin, konuyla ilgili görüşleri kamuoyunca fazla bilinmeyen yazarları içerdiğini, örneğin bu nedenle Attilâ İlhan gibi yazarların çalışma dışı kaldığını belirtmekte. Dikkati çeken başka bir özellik, işgal yıllarına, Kurtuluş Savaşına, en azından Cumhuriyetin ilk yıllarına tanıklık edebilmiş yazarların seçilmesi ki kanımca çok isabetli; bu seçim Taylan Özbay’ın yapıtını bir “sözlü tarih” araştırması düzlemin

İşgalci kamyonunun altında kalan çocuğun umudu / Barış Pehlivan

Resim
Babası ile birlikte hastanedeki annesini ziyarete gidiyordu. Üzerlerine doğru bir kamyon hızla gelmeye başladı. 6 yaşındaki çocuk bedeni kamyon tekerleklerinin arasındaydı. Mucize eseri, sağ kurtuldu. Baba şoförden davacı olmak istese de nafileydi. Çünkü kamyon, İstanbul’u işgal eden düşmanlara aitti. Gün geldi, işgal edenler gitti, beyaz at üstünde Refet Paşa Türk ordusuyla İstanbul’a girdi. Onu alkışlayan ellerden ikisi, işgalci kamyonunun altında kalan çocuğundu. Ve o çocuk büyüdü, Atatürk’ün Dolmabahçe Sarayı’ndaki naaşının başındaki son nöbetçi bir teğmen oldu. İşgalci kamyonundan kurtulan, kurtuluşu alkışlayan, 10 Kasım’ın askeri Aziz Nesin’di. YAKUP KADRİ’Yİ TİTRETEN HABER Sanatçıların “ Reddediyoruz ” başlıklı bildirisi yayımlandı geçen hafta. Orada şu satırlar dikkatimi çekti: “Cumhuriyetimizin değerleri alt üst edilmiş. Monarşi hayranlığı körükleniyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun birkaç yüzyılı kapsayan aydınlanma çabaları göz ardı edilerek en karanlık, en gerici, en baskıcı dö

EDEBİYATIMIZIN USTALARININ GÖZÜNDEN ATATÜRK VE DEVRİMİN YÖNÜ / Muharrem Anıl

Resim
Günümüzün önemli aydın, yayıncı ve yazarlarından Taylan Özbay’ın   “Edebiyatımızın Ustalarının Gözünden Atatürk ve Devrimin Yönü”   kitabı geçtiğimiz Şubat ayında Telgrafhane Yayınları’ndan çıktı. Özel olarak seçilmiş 10 ismin,; Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Aziz Nesin, Sait Faik Abasıyanık, Orhan Veli, Oktay Akbal, Halikarnas Balıkçısı, Rıfat Ilgaz, Melih Cevdet Anday, Orhan Kemal ve Ceyhun Atuf Kansu’nun İstiklal Savaşı, Türk Devrimi, Atatürk ve toplumsal düzene dair hatıra, anekdot ve alıntılarıyla desteklediği kitabında, Özbay aslında bir dönemi incelemiyor, bir yön saptamaya çalışıyor. Uzun süren, büyük bir emeğin ürünü olduğu içeriğindeki çeşitlilik ve zenginlikten belli olan bu kitap ile Özbay, dün ile bugün ve gelecek arasındaki bağlantıyı kurmamıza önemli bir katkı koyuyor. Hafıza tazelememizi sağlıyor. Bunu yaparken de, bugün pek çoklarının yaptığı gibi, alışılageldik şekilde, 1919-1938 devrimler dönemini değil, özellikle hemen sonrasında Türk edebiyatının burçlarında parlamış i

Türk Devrimi ve Yazarlarımız / Günay Güner

Resim
Mustafa Kemal Atatürk’ün usta ve bilge önderliğinde başarılan, insanlık ve Türk ulusu için eşsiz kazanım olan Türk Devrimi bir kültür devrimidir. Ulusçu ve eşitlikçi, özgürlükçü şiirden, Tevfik Fikret şiirinden büyük güç alır. Cumhuriyetle birlikte Dil Devrimi-Yazaç (Harf) Devrimi ulusta okuryazar oranının hızla artmasını, bilginin bir azınlığın tekelinden çıkarılıp ulusa yayılmasını, yazılı alana kazandırılan arı Türkçenin çağrışım yüklü varsıllığıyla birbirinden üstün yapıtların yazılmasını, yazın akımlarının doğmasını ve gelişmesini sağlamıştır. Bir köşeyazısının sınırları içinde yeterince irdelemenin güçlüğü sözkonusu olsa da yakıcı bir tartışma konusuna, daha doğrusu propagandasal söyleme yanıt getirmeye çalışacağım. O propaganda savına göre Atatürk ve Türk Devrimi diktatörlüktür, dinsel ve budunsal yapılanmaların sözcülerini ve toplumcu (sosyalist), komünist öncüleri, aydınları, yazarları baskılamış, hapse atmış, özgürlüklerinden yoksun bırakmış, giderek öldürtmüştür. Eğitimle, k

YANLIŞ BİR YOL

Resim
Orhan Veli , sahibi olduğu  Yaprak  dergisinde 15 Ocak 1949 tarihinde,  ‘Yanlış Bir Yol’  başlıklı yazısını kaleme alır. Yazının ilk üç cümlesi, Cumhuriyet devriminin aydınlanmacı felsefesinden bugünlere nasıl geldik sorusunun da özetidir adeta; şöyle der Orhan Veli: “Toplumsal hayatımızda iki üç yıldan beri gelişmekte olan bazı olaylarla bu olayları körükleyen bazı kimselerin, istemeye istemeye, memlekete kötülükler ettiklerini görüyoruz. Bu kötülükler günden güne artıyor. Cahil halkı avlamak isteyen fikir madrabazları, onun gerici tarafını alabildiklerine sömürmekten geri kalmıyorlar.” Yıl 1949 başıdır. Mustafa Kemal’in ölümünün ardından devrimin fikrinden tavizler vermeye başlayan CHP, koltuğu devrim karşıtlığının asıl cephesi olacak Demokrat Parti’ye devretmeye hazırlanmaktadır. Bir yıldan biraz zaman sonra, Demokrat Parti iktidarı başlayacak, halkın  ‘gerici tarafını alabildiğine sömürmek’ , sağ iktidarların devlet politikası halini alacaktır. Bu uğurda toplumu aydınlat