BOŞ LAF ATMAYINAN MEYDAN OLUNMAZ
Konyaspor maçında ‘Nuriye Semih Yaşasın’ dedikleri için haklarında yakalama kararı çıkartılan on yedi Beşiktaş taraftarından biri olan Volkan Çalışkan tutuklanarak Sincan cezaevine gönderildi. Sahaya girenler, bıçak atanlar serbest bırakıldı.
İzmir’de bir motosikletlinin taciz ettiği, 19 ve 22 yaşındaki iki genç kadın, yardım istemek için devletin polisine sığındı. Devletin polisi: ‘Size bu kılıkla az bile yapmışlar’ diyerek, genç kadınları tokatladı, yere düşürdü, tekme attı.
Yandaş işadamı Mehmet Cengiz’in sahibi olduğu Cengiz Holding’in, Artvin Cerattepe’de maden çıkarma faaliyetlerine karşı çıkan halka, “Maden işletmesine karşı koyanların gerekirse kafasını koparacağız” diyen Trabzon Valisi Yücel Yavuz hakkında ön inceleme başlatılması için hazırlanan dosya İçişleri Bakanlığı’ndan döndü. Devletin bakanlığı, sorumluluğu altındaki valinin, halka, ‘kafanızı koparacağız’ demesinde yanlış bir şey bulamadı, olur verdi.
Gezi’de ekmek almaya giderken bu iktidarın polisince katledilen Berkin Elvan’ın, annesi Gülsüm Elvan, açlık grevindeki tutuklu eğitimciler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya destek eyleminde gözaltına alınırken kendisine ters kelepçe takıldı. Polise kolunun kırıldığını söyleyen Gülsüm Elvan, ‘Yapmayın etmeyin’ dediyse de, iktidarın polisi kelepçeyi açmadı, ‘anahtarı bulamadık’ dedi. Hastanede Elvan’ın kolundaki kırık tespit edilirken, kelepçe ancak açıldı.
Sadece son yirmi dört saat içinde üç çocuk işçi yaşamını yitirdi. Ankara Mamak’ta inşaatta çalışan 17 yaşındaki Samet Çelebi elektrik akımına kapıldı. Düzce’de fındık işçilerini taşıyan kamyonun devrilmesi sonucu 17 yaşındaki Piroz Yaşar hayatını kaybetti. Gebze’de yük asansörünün halatlarının boşalması sonucu hayatını kaybeden iki işçiden biri 15 yaşındaki Suriye uyruklu Muhammet Nur El Ahmet’ti.
Kaybedilen yakınlarının akıbetini arayan Cumartesi Anneleri 646. kez Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Anneler, “Kelimelerin yetmediği yerde, susmak en ağır cevaptır!” diyerek bu haftaki eylemlerini susarak gerçekleştirdi.
Mesleklerinden uzaklaştırılan akademisyenler…
Hapse atılan gazeteciler…
Değiştirilen müfredatlar, dinci gericiliğin kucağına itilen küçücük beyinler…
Çocuk istismarı haberleriyle gündeme gelen Ensar Vakfı ile beş yıllık protokol imzalayan Milli Eğitim Bakanlığı…
Ve bir yandan Atatürkçülüğe, toplumculuğa, aydınlanmaya dair ne varsa silen, öbür yandan memleketi acıların yarıştığı bir coğrafyaya çeviren iktidarın ağzı salyaları temsilcilerinin televizyon ekranlarından yükselen sesi:
“Biz yeni bir devlet kuruyoruz, lideri de Erdoğan!”
Budur işte kurdukları yeni devlet!
Ve o liderleri Erdoğan, Isparta’daydı.
Ne Nuriye ile Semih umurundaydı, ne İzmir’de polisin tekme tokat dövdüğü tacize uğramış genç kadınlar, ne halka ‘kafanı koparırım’ diyen vali, ne polis tarafından kolu kırılan Gülsüm Elvan, ne ölen üç çocuk işçi, ne Cumartesi Anneleri…
Ne KHK’larla, sözde FETÖ’yle mücadele adına, sırf iktidarın emrinde olmadıkları için ekmeğinden edilenler, ne hapisteki gazeteciler, ne milli eğitime şırıngalanan çocuk istirmarı haberlerinin odağı Ensar vardı dilinde.
Önce, Rabia işaretiyle Coca Cola fabrikası açtı!
Cumhurbaşkanlığı resmi internet sitesinden yandaş basına, gülünç bir telaşla, açılan fabrikanın Coca Cola fabrikası olduğu gerçeği halktan saklandı.
Ardından burada konuştu AKP Genel Başkanı Erdoğan, yabancı sermayeye mavi boncuk dağıttı.
Halka hitap ederken ise yine yüksek perdedendi sesi. ‘Size Köroğlu’nun diliyle cevap veriyorum’ dedi:
“Mert dayanır namert kaçar, meydan gümbür gümbürlenir. Şahlar şahı divan açar, divan divan gümbür gümbürlenir. Ok atılır kalasından, halk saklasın belasından, Köroğlu’nun narasından dağlar gümbür gümbürlenir. Ecdadımızdan aldığımız ilhamla biz de sesimizin yettiği en yüksek tonla, yüreğimizden gelerek diyoruz ki, başaramayacaksınız.”
Ve 15 Temmuz’u, Çanakkale Savaşı’yla, Kurtuluş Savaşı’mızla bir tutup sordu Erdoğan:
“Gerekirse yeni Çanakkalelere, yeni İstiklal Savaşlarına, yeni 15 Temmuzlara var mıyız?”
Bu halk, hem Çanakkale Savaşı’nda, hem Kurtuluş Savaşı’nda, yurdu istila etmeye çalışan düşmana karşı en önde yiğit komutanlarıyla canları pahasına savaşmıştı.
15 Temmuz’da halkının önüne düşmek yerine; hem yıllardır ağır silahla donattığı polisi de dururken, halkını kendini ve iktidarını kurtarsın diye bir grup silahlı hain askerin önüne sorumsuzca süren Erdoğan, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşlarının benzersiz anlamını sindiremediği gibi; 15 Temmuz’da halka silah sıkanlara o mevkileri bizzat kendisinin sunduğunu, yıllarca ‘ne istedilerse verdiğini’ de unutmuştu.
Memleketi acılara boğanlar, kendi kurguladıkları sahte gerçeklikte, boylarını aşan rollere soyunuyorlardı, halkın gözünün içine baka baka…
Biz de Köroğlu’nun diliyle bitirelim:
“Boş laf atmayınan meydan olunmaz
Yiğitler er meydanında dev gerek.”