KİTAPLAR
• Sait Faik, Atatürk Müzesi’ni gezdikten sonra kaleme aldığı yazısında Mustafa Kemal’e dair neler yazmıştı?
• Orhan Veli, “Biz devrim içinde olan bir memleketiz” derken toplumu hangi konuda uyarıyordu?
• Çocukken bir kamyonun altında kalan Aziz Nesin, o an neyi anlamıştı?
• Halikarnas Balıkçısı, Mustafa Kemal ve Kuvayı Milliyecilere düşman olan Ali Kemal’e karşı ne yapmıştı?
• Melih Cevdet Anday, Şevket Süreyya Aydemir’in hangi görüşlerine karşı çıkmış; Cumhuriyet Devrimi ile sosyalizmi nasıl ilişkilendirmişti?
• Orhan Kemal’in, Fikret Otyam’a önerdiği yazıda, siyasette mutlaka değişmesi gereken konu neydi?
• Rıfat Ilgaz henüz çocukken, çoğalttığı bültenlerle kurtuluş savaşçılarına nasıl yardım etmişti?
• Oktay Akbal, yozlaştırılan devrime karşı Devrimcilik ilkesini nasıl vurguluyordu?
• “Atatürk, gerçekleştirdiği devrimin yetmeyeceğini biliyordu” diyen Ceyhun Atuf Kansu, cumhuriyetçi olmanın koşulunu nasıl tanımlıyordu?
• Yakup Kadri Karaosmanoğlu’na, “Atatürk mesut bir adam değildi” dedirten şartlar nelerdi?
Taylan Özbay, bu kez Cumhuriyet tarihimize başka bir açıdan bakıyor; Atatürk’ü, devrimi, devrimcilerin yöneldiği toplumcu çizgiyi ve nihayet Türkiye’nin kendi devriminden uzaklaştığı süreci edebiyatımızın ustalarının gözünden kaleme alıyor...
Tanıyor
ve biliyorum ki:
Bu
kitabın yazarı Taylan Özbay; ülkedeki ayrımsız tüm yurttaşların özgür ve erinç
içinde yaşaması ülküsünü öngören; insanına başı dik, alnı ak yaşamayı
öğütleyen, uygarlık sıçramalarını hem içeren, hem de algılayan; bu topraklarda
yaşayanları yoksul, çaresiz ve sömürüye bağımlı kılan her türlü girişime karşı
yürüttüğü çabasında her zaman haklı çıkmış; toplumun daha kayıtsız, koşulsuz
bir kardeşlik yönetimine kavuşmasını ilke saymış dürüst bir geleneğin genç,
yetkin ve birikimli ardıllarından biridir.
Taylan
Özbay, okumadan yazanların, güncel fırsatçılıkla düşün dilenciliği yapanların,
yolsuz, yöntemsiz ucuzluğa kaçanların çoğaldığı bir evrede; araştırarak,
öğrenerek, deyim yerindeyse iğne ile kuyu kazarak düşüncesini kağıda
dökenlerdendir.
Taylan
Özbay, bu kez, peşinden yürüdüğü çizginin en saygın adlarından biri olan Uğur
Mumcu’nun uğruna ömrünü verdiği düşün dünyasına giriyor ve onun “sorumluluk”,
“aydınlatma” ve “bağımsızlık”la örülü öğretisini çözümlüyor.
Kemalist
düşüncenin; emekçi sınıf ve tabakaları özgürleştirmeyi ilke edinen toplumculuk
ile aynı potada eriyip nasıl bir kor halinde insan bilincinde ışıklandığını
yalın, ama özenli bir araştırma ile “Mumcu’nun ölümünün ardından geçen yirmi
dört yılda yetişmiş kuşaklar”a anlatıyor.
Çok
da iyi anlatıyor.
Işık
Kansu
İyiliğinden, yürek temizliğinden, alın aklığından...
İnsanın insanlığını nereden anlarsınız?
Özen gösterdiği ayrıntılardan...
İnsan; tekir kedilerden, Dostoyevski’den, paltosu olmayan çocuktan, incir gölgesindeki berberden söz ediyorsa eğer, has insandır.
Uzun söze gerek yok. Taylan Özbay’ın “İnsan İzi”ni okuyun, insanı bulursunuz.
Tıpkı Orhan Kemal’de, Balzac’da, Sait Faik’te, Turgenyev’de, Sabahattin Ali’de, William Saroyan’da, Fakir Baykurt’ta bulduğunuz gibi.
Aman bırakmayın bu insanlığı, kalmadı çünkü böylesi...
Işık Kansu
Fikirlerini açıklarken hep evrensel ölçütlerin çerçevesinde kalma ve eleştirilerini hep bu kriterlerin ışığına taşıma becerisini de gösteriyor. Onun için değerlendirmeleri kalıcı ve sınır tanımaz bir nitelik arz ediyor.
İnsan, kürsüde konuşurken ya da klavyenin karşısına geçip yazarken, bazen taşkınlığını dizginleyemez, inandığı ve savunduğu idealleri izah ederken dolup taşar ve hiç de istemediği mecralara sürüklenir, olmadık tezlerin içine savrulur.
Olur böyle şeyler…
Ama dikkatle bakıyorum; hiç bu tür sapmalar görülmüyor onda. O, ne dediğini, ne söylemek istediğini bilen ve Kemalist düşüncenin bilimsel boyutlarının ne olduğunu iyi kavramış birisi.
Atatürk’ü, ne efsaneleştirip mit hâline getiriyor, ne O’na olmadık ululuklar bahşedip O’nu ikon hâline sokuyor, ne de tarihteki o akıl ve bilim dolu eşsiz yerinden alıp başka başka kaidelere oturtuyor.
Çok iyi yapıyor.
İşte bu yüzden;
Atatürkçülüğün iyi algılanıp doğru kavranmasındaki bütün bu övgü dolu çabalar, O’nu insanlığın gözünde gönül rahatlığıyla yerel olmaktan çıkarıp evrensel kılıyor.
Taylan Özbay’ın düşüncelerinin koordinatlarını öğrenince insan kendi kendine:
“İşte!” diyor. “Atatürkçülük hem böyle savunulur, hem de eğer bir gün lâzım olacaksa bu millete Kuvayımilliyecilik, o da işte böyle olur!
Fikret ÖZKURT
Hukukçu / Yazar
Susulacak Zaman Mı?
Gözlerim bu iki sözcükte; donup kalıyor uzun bir süre…
Değil…
Ve ne yazık ki hiçbir zaman susmak gibi bir lüksümüz olmadı bu ülkede!
Ama biz susmadık diye, yanlışa gitmekten de kurtulmadı hiçbir şey…
Onun da söylediği gibi, "Yarın dönüp bugünlere baktığımda, tepkisiz, sessiz, sorumsuz bir genç adamla karşılaşmamak için, bugüne dair hayallerime gelecekten yer ayırtıp durmadım mı" ben de yıllardır…
Ve kimi zaman yalnızlaşmanın korkunç hüznünü damarlarımda hissetmedim mi?
İyi de o zaman yıllar sonra geçmişe baktığımda, neden "İyi ki böyle yapmışım" diyemiyorum?
Neden huzurla değil de; hâlâ endişelerle dolu yüreğim?
Susulacak zaman değil elbette; bu ülke, bu insanlar önemliyse senin için… Ciğerinin en dipteki hücresine kadar doldurduğun temiz havayla haykırman gerekiyor, "Kraaaaal çıplaaaaaaaak" diye…
Ve haykıra haykıra ağarıyor saçlar, dökülüyor dişler…
Örümcek kafalıların ördüğü bir ağa yapışıp kalmayan ve yem olmak istemeyen genç bir adamın, Taylan Özbay'ın "ciğerler dolusu" haykırışlarından oluşuyor bu kitap…
İçten, namuslu ve bir çocuğun gözbebekleri kadar masum…
Akıp, giden zamana inat…
Yozlaşmaya, dağılmaya, bozguna inat…
Genç bir adamın sessiz çığlıkları var elinizde tuttuğunuz bu "yazılı bellek"te…
Eğer siz de "Susulacak zaman değil" diyenlerdenseniz…
Duyun bu sessiz çığlıkları…
Emin olun; en azından yalnız olmadığınızı göreceksiniz!
Mustafa Mutlu
Gazeteci / Yazar