İşgalci kamyonunun altında kalan çocuğun umudu / Barış Pehlivan



Babası ile birlikte hastanedeki annesini ziyarete gidiyordu. Üzerlerine doğru bir kamyon hızla gelmeye başladı. 6 yaşındaki çocuk bedeni kamyon tekerleklerinin arasındaydı. Mucize eseri, sağ kurtuldu. Baba şoförden davacı olmak istese de nafileydi. Çünkü kamyon, İstanbul’u işgal eden düşmanlara aitti.

Gün geldi, işgal edenler gitti, beyaz at üstünde Refet Paşa Türk ordusuyla İstanbul’a girdi. Onu alkışlayan ellerden ikisi, işgalci kamyonunun altında kalan çocuğundu.

Ve o çocuk büyüdü, Atatürk’ün Dolmabahçe Sarayı’ndaki naaşının başındaki son nöbetçi bir teğmen oldu. İşgalci kamyonundan kurtulan, kurtuluşu alkışlayan, 10 Kasım’ın askeri Aziz Nesin’di.


YAKUP KADRİ’Yİ TİTRETEN HABER

Sanatçıların “Reddediyoruz” başlıklı bildirisi yayımlandı geçen hafta. Orada şu satırlar dikkatimi çekti:

“Cumhuriyetimizin değerleri alt üst edilmiş. Monarşi hayranlığı körükleniyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun birkaç yüzyılı kapsayan aydınlanma çabaları göz ardı edilerek en karanlık, en gerici, en baskıcı dönemleri ve kişileri baş tacı ediliyor.”

Bildirideki ilgili bölüme odaklanmamın nedeni, o sıralarda okuduğum “Edebiyatımızın Ustalarının Gözünden Atatürk ve Devrimin Yönü” adlı kitaptı. Yazarı Taylan Özbay, usta kalemlerin Atatürk’e ve devrimlerine bakışlarını derlemişti. Bugün sanatçıların Cumhuriyet devrimlerinin geleceğine dair paylaştıkları kaygılarla, Cumhuriyet’in kuruluşuna tanıklık eden sanatçıların yıllar önce yazdıkları arasındaki benzerlik ve ilişki çarpıcıydı.

Kitabın sayfalarını çeviriyorum...

Yakup Kadri tüberküloz tedavisi için İsviçre’deydi. Yunan ordusu İzmir’i işgal etmişti ve o “yüreğinde bir derin uçurum, kafasında bir cehennem”le vatanından uzak dolaşırken bir gazete gördü:

“Gözlerim, ansızın bir gazete satıcısının sergisinde, bir sürü gazete adı ve başlıkları arasında, iri harflerle dizilmiş şu satıra ilişiverdi: ‘Bir Türk generali İtilaf kuvvetlerine karşı yeniden harbe hazırlanıyor.’ Titreyerek gazeteyi aldım.

Yürürken okuyorum: ‘Mustafa Kemal Paşa isminde bir Türk generali...”

Yakup Kadri, bu satırları okuduktan sonra tedavisini yarım bıraktı ve yurda döndü. Kalemiyle Milli Mücadele’ye destek verecekti. Hüznü de, umudu da aynı mürekkepte karıştırdı:

“Acaba bizim gördüğümüz facialar bir şeyin sathı mıdır? Acaba bütün bu bulanan suyun dalgaları altında gene bizim manevi hazinelerimiz mi saklı duruyor?”


GERİCİLİĞE KARŞI BİR ORHAN VELİ

Cebinizde 5 lira var mı? Arkasındaki fotoğrafa bakın, Ordinaryüs Profesör Doktor Aydın Sayılı’yı göreceksiniz. O, 28 Haziran 1933’te Ankara Erkek Lisesi’nin mezuniyet sınavına giren heyecanlı öğrencilerden biriydi. Heyecanı sadece sınavdan kaynaklı değildi, huzuruna çıkacağı heyet içinde Mustafa Kemal de vardı. O gün Mustafa Kemal, genç öğrenci Aydın’daki cevheri fark etmiş ve yurtdışına eğitime gönderilerek ödüllendirilmesini istemişti. Gazi ileri görüşlüydü ve haklı çıkacaktı.

Devrimci Atatürk’ün karşısında imtihana giren gençlerden biri de şiirde devrim yaratacaklardandı; Orhan Veli’ydi. O günü şöyle anlatacaktı:

“Yalnız tarihi değil, bütün bildiklerimi, öğrendiklerimi onun karşısında anlatsaydım, saatlerce o sorsaydı ben cevap verseydim. Gazi’nin karşısında imtihan vermek şerefini, bahtiyarlığını ömrüm oldukça saklayacağım.”

Ve o kısa ömründe, Cumhuriyet devrimlerini karşı gelişmelere dair sözünü hiç sakınmadı Orhan Veli:

“Bir İslam Birliği hayali peşinde koşmak, dolayısıyla dinin devlet işine karışmasını kaçınılmaz bir hale getirmek, prensiplerinden biri de laiklik olan bir rejimde, bir geriliktir. Yani irticadır. Fabrikaya karşı el tezgâhı, traktöre karşı karasaban, diş fırçasına karşı misvak, okula karşı medrese, bilgiye ve kanuna karşı mızraklı ilm-i hâl birer gericiliktir. Yani irticadır. Biz irticayı nerede görürsek, yenmeye çalışacağız. İleri fikirli Türk gençliği de bizimle beraber.”


RIFAT ILGAZ’IN ATATÜRK HÜZNÜ

Bugün adı silinmeye çalışılan, devrimci Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati’nin, Türk edebiyatının unutulmaz ismi Rıfat Ilgaz’ın hayatındaki yerini bilir misiniz?

Şiirinden etkilendiği Ilgaz’ın “Lisedeyim ama öğretmen olmak istiyorum” sözünü duyunca talimatı verecekti Mustafa Necati:

“Hemen alın, öğretmen okuluna yazdırın!”

Devrimleriyle büyüdüğü Atatürk’ten sonra, çileli bir yaşam bekleyecekti Ilgaz’ı. Yasaklar, hapisler, sürgünler...

Yakın dostlarını yitirdiği Sivas katliamından kısa bir süre önce gericileşmeden şöyle yakınacaktı:

“Ben Kastamonu Muallim Mektebi mezunu olduğun zaman tornadan çıkmış bir eğitim neferiydim. Bize Atatürk’ü öğretmişlerdi. O süreç içerisinde bizler aldığımız feyzle daha ilerici düşünceleri savunmaya ve öğrenmeye çalıştık. Ama sene 1993, ne yazık ki ben bu yaşımda Atatürk ilkelerini savunmak zorunda kalıyorum. Çünkü arkamdan gelen gençlik yok.”

Büyük yazar, Sivas’ın acısına dayanamayacak ve beş gün sonra veda edecekti.

Bir ah’ı daha vardı:

“Ne yazık ki Atatürk benim kadar yaşamadı. Yarım yüzyıl, demek devrimler, devrimciler için çok kısa bir süre… Geri bırakılmış bölgeler için… Bunun gerçekliği şu günlerde açıkça anlaşılmıyor mu?”


ORHAN KEMAL: YURTSEVERLİK SUÇ OLACAK

Ya babası Atatürk’e muhalif olan Orhan Kemal? 1965 Mart’ında kendisine “Atatürkçü” diyenlerin dönüşümünü şöyle eleştirecekti usta kalem:

“Yurtseverlik, yurdunu severlik de, ‘Atatürkçülük’ de anlamını yitirdi mi ne? Yurtseverlik, yurduna yabancı çizmeleri sokmamaktı. Atatürkçülük de, yurdumuza girmek isteyen ‘emperyalizm’le savaşmak ve onu yenmekti. Şimdi bakıyorum da, Atatürk’ün savaşarak, bu milletin kanıyla yazdığı ‘yurtseverlik’e pek aldırış eden yok, ya da bazı çevrelerde hiç yok. Biz yerli sermayenin insanlarımızı sömürmesine karşıyız da onlar Atatürk’ün sınırladığı topraklara yabancı sermayeyi sokmak için kâh dine sarılıyorlar kâh çeşitli aldatmacalarla onu yurda sokup halkımızı bir de yabancı sermayecilere sömürtmek hevesine kapılıyorlar. Heves de değil, bu davranışı gerçek yurtseverlik diye yutturmaya çalışıyor, yutmayanlara kızıyor, dişlerini gıcırdatıyor, bir olupbitti için, Atatürk’ü, Atatürkçülüğü silmek için pusuda bekliyorlar. Bir zamanlar Atatürk ilkeleri adına kaş çatıp surat asanlar, şimdi Atatürk’ün tam zıttı düşünüler adına kaş çatıp surat asıyorlar. Öyle sanıyorum ki bu gidişle yurdunu, yurdunun insanını sevmek, onun mutluluğa kavuşmasını sağlamaya çalışmak suç olacak.”


CEYHUN ATUF’UN BABASININ BÜYÜK EMEĞİ

Cumhuriyet’in kurulmasında emeği unutulmaz isimlerden biri de ilk Maarif Vekâleti Müsteşarı Nafi Atuf Kansu’ydu. Oğlu, şair Ceyhun Atuf İstiklâl Madalyalı babasını şöyle anacaktı:

“Şey Sait’in ayaklanmaya gerekçe saydığı cumhuriyet yasası, 3 Mart 1924’te çıkarılan ‘Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ bugünkü dille ‘Öğretim Birliği Yasası’dır. Öğretim Birliği yasasında, bir Ankara evinin odasında gaz lambası ışığında çalışan genç bir cumhuriyet eğitimcisinin büyük emeği geçmiştir ki o eğitimci, akşamın geç saatlerinde gaz lambasını söndürüp, dar Hacı Bayram sokaklarından geçip eve gelmesini dört gözle beklediğim babamdan başkası değildir.”


KORKMA BU UMUT YOK OLMAYACAK

Sanatçılar bildirisinde “bu karabasandan korkmuyoruz” deniyordu:

“Korkmuyoruz, evet.

Korkusuzluğumuz sıradan ve temelsiz bir cesaret değil, halkımızın ve ülkemizin yüksek değerlerine inancımızın sonucu olan sevgi ve bilinç birikimiyle ilgilidir.

Korkmuyoruz. Bütün yurttaşlarımızı daha cesur, daha özgüvenli, daha inançlı ve kararlı olmaya çağırıyoruz.”

Ve son söz; lafı hiç eğip bükmeyen, bu yüzden de “bir bildiği” olan Aziz Nesin’in:

“Ne mutlu benim ezilmiş, yıpranmış, tüketilmiş, yazık edilmiş kuşağıma ki, hiç olmazsa çocukluğumuzda, Kurtuluş Savaşı sonrasının o coşkulu, o ülkücü dönemini yaşadık. Benim kuşağımın tek mutluluğu, kırk kırk beş yıl gerilerde kalmış olan o dönemi yaşamış olmaktır. Gelecek için hiç tükenmeden artan umudumuz da, yine o mutlu dönemi yaşamış olmamızdan geliyor. Hiçbir rezil politika, içimizden bu umudu yok edemeyecek!”

Barış Pehlivan

9 No’lu Silivri Kapalı Cezaevi

C3/20

Odatv.com

Çok Okunanlar

UĞUR MUMCU NEYİ TEMSİL EDİYOR?

BİR SABAH…

DAVER DARENDE’NİN ARDINDAN

YANLIŞ BİR YOL

Edebiyatçılar ve Atatürk... / Erendiz Atasü

HAFTANIN KİTABI: "UĞUR MUMCU KEMALİZM VE SOSYALİZM"

O, Yurttaş Olmak Sorumluluğu

EDEBİYATIMIZIN USTALARININ GÖZÜNDEN ATATÜRK VE DEVRİMİN YÖNÜ / Muharrem Anıl

ERDOĞAN'IN TOPLATILMASINI İSTEDİĞİ KİTAPTA NELER VAR