İSTANBUL’U FATİH FETHETTİ, MUSTAFA KEMAL ÖZGÜR KILDI
Bir Osmanlı padişahı ve büyük bir komutan olan Fatih, 1453’te İstanbul’u fethetti.
Bir Osmanlı padişahı ve küçük bir adam olan Vahdettin, 13 Kasım 1918’de, İstanbul’un, Mondros Mütarekesi’nin 7. maddesi bahane edilerek İtilaf devletlerince işgalini sessiz ve tepkisizce izledi.
Osmanlı döneminde fethedilen İstanbul, Osmanlı döneminde işgal güçlerince Türk halkının elinden alındı.
Kaybettiğimiz bu güzel şehri kurtaran Mustafa Kemal, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın önderleri ve bu savaşta canını ortaya koyan Türk halkı oldu.
6 Ekim 1923’te, Türk ordusu, halkların tarihine, altın harflerle yazılacak bir bağımsızlık savaşından sonra, İstanbul’a girdi.
Osmanlı bakiyesi esaret, ‘Ya istiklâl, ya ölüm!’ diyenlerce ortadan kaldırıldı.
Atatürk’ün sağlığında, her 6 Ekim, İstanbul’un Kurtuluşu olarak tüm Türkiye’de kutlanırdı.
Birçok şehrimizde, o şehir için yapılan benzeri kutlamalar, bugün de devam etmektedir. Bir şehirde yaşayanların, o şehrin düşman işgalinden kurtulduğu günü, özgürlüğe kavuşulan günü kutlaması, onurlu toplumlar için güzel bir adettir.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler, 6 Ekim’i, İstanbul’un Kuvayi Milliyecilerce kurtarılıp, esaretten özgürlüğe kavuşturulduğu günü kutlayabilirler mi?
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler, İstanbul’un düşman işgalinden kurtulduğu günle pek ilgilenmezler, bu günü kutlamazlar.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler, bağımsızlık savaşımızdan, o savaşın kahramanlarından, Cumhuriyet kurucularından da çok hoşlanmazlar.
Onların çağdaş, laik, aydınlanmacı mücadelelerine duydukları öfke; özgürlük ve bağımsızlık gibi değerlere verdikleri önemden ağır basar. Gericilikteki ısrar, varsın esareti getirsin, umursamazlar.
Bu halkı esir, tutsak eden, cahil bırakan, kör karanlıklara atan, sonunda da bu topraklardan bir İngiliz zırhlısıyla kaçan Osmanlı zihniyetini, daha yakın görürler kendilerine.
Bu yüzden, bağımsızlık günlerini değil, fetih günlerini kutlarlar, o fethettikleri şehir, sonunda işgal edilmiş olsa dahi!
Ne yaparlarsa yapsınlar aklayamayacakları bir sonla bitmiş bir tarihten, hiçbir modern devlette görülmeyecek kahramanlık hikâyeleri çıkartıp, bu toplumun mahvı olmuş bir hanedanı aklamaya, o zihniyetin çağdışı idare biçimini soslamaya çalışırken; fethetmekle övündükleri şehri işgalden kurtaranların adlarını dahi anmaktan korkarlar üstelik.
1918’de İstanbul’u işgale gelen düşman donanmasını, ‘Hoş geldiniz’ diye karşılayan ve kendi halkına yalan söyleyip, ‘İşgale değil, nezaket ziyaretine geldiler’ diyen Osmanlı yöneticileri, bugün bu ülkeyi yönetenlerin gözünde, bağımsızlık savaşçılarından daha değerlidir.
Olabilir, siyasetin gerçeklerle işi olmadığını, yeri geldiğinde, kendi zihniyetine, tarihi çarpıtarak meşruiyet aradığını biliriz.
Ancak aklına güvendiğimiz halkımıza, kendilerine her yıl oynanan bu tiyatroya dair ne düşündüklerini sormak isteriz.
Hangi modern toplum, bir kurtuluş savaşıyla özgürlüğe eriştirdiği bir şehrinin bu anlamlı gününü değil de, sonunda düşmana geri verildiğini bildiği halde fetih gününü kutlar?
Hangi akıl, özgürlüğü görmezden gelip, tarihini bu şanlı kavram yerine sonu işgalle bitmiş bir fetih üzerine kurmak ister?
Siyasetçileri anlarız, çok da ciddiye almayız; ama bu mizansene figüran edilen halkımızı uyarmak isteriz.
İstanbul’un fethini kutlamak -lafı eğip bükmeden söyleyelim- gericiliktir.
İstanbul’un kurtuluşunu kutlamak, ilericiliktir.
Çünkü modern insan, fetihle değil, özgürlükle övünür.
Onurlu insan, tarihine dönüp, bağımsızlığın izlerini görünür kılar.
Yok ille de İstanbul’un fethini, bugün İstanbul’da kutlayabiliyorsa da; bunun İstanbul’u düşmandan geri alan Kuvayi Milliyeciler sayesinde olduğunu hatırlar…
Osmanlı zihniyeti işgalcilere ‘Hoş geldiniz!’ derken, onlar, ‘Geldikleri gibi giderler!’ diyenlerdir.
Yoksa Osmanlı’ya kalsa, İstanbul çoktan Konstantinopolis olmuş, biz de Anadolu’nun içlerine hapsedilmiş bir sömürge devletin tebası olarak tarihteki yerimizi almıştık.
Değil mi ey havai fişek ve lazer destekli fetihçiler?